İMKANDER Derneği > FAALİYETLER |

Türkiye: Tüm mazlumların umudu


Turuncu Dergisi Genel Başkanımız Murat Özer'le yurt içinde ve dışında sürdürdüğümüz çalışmalarımız hakkında bir röportaj gerçekleştirdi

Türkiye Tüm mazlumların umudu

 

TURUNCU DERGİSİ: Dünyanın farklı bölgelerinde, ihtiyaç sahibi mağdurlara ve mültecilere ulaşan bir derneğin genel başkanısınız. Bu doğrultuda pek çok mazlum coğrafyaya gidiyorsunuz. Bu bölgelerdeki Türkiye algısı nedir?

MURAT ÖZER: İslam dünyasının pek çok yeri, ne yazık ki savaş ya da iç çatışmalarla büyük bir krizin içerisinde. I. Dünya Savaşı'nın bittiği 1918'den bu yana, Orta Asya'dan, Kafkasya'ya, Balkanlardan Ortadoğu ve Afrika'ya kadar coğrafyamızda neredeyse hiçbir yer huzur bulabilmiş değil. Bunun sebebi, aslında I. Dünya savaşının gerçekte bitmemiş olması. Osmanlı'nın dağılmasıyla birlikte, çekildiğimiz tüm topraklarda ya doğrudan sömürge yönetimleri ya da işgalcilerin çıkarlarıyla uyumlu idarelerin olmasıdır. Doğal olarak bu durum iç çatışmaları ve savaşları beraberinde getirdi. Bosna, Çeçenistan, Afganistan, Irak ve Filistin bunun en çarpıcı örnekleri. Fakat tüm bu olumsuzluklara rağmen açık olan bir şey var ki, artık Osmanlı'nın bakiyesi durumundaki Türkiye tüm bu coğrafyalar için bir umudu ifade ediyor. Tüm İslam dünyası hatta Müslüman olmayan fakat sömürgeciler eliyle ezilen bölgeler dahi Türkiye'den çok şey bekliyor.

Türkiye'yi bu şekilde umudun bağlandığı bir ülke haline getiren şey nedir?

İslam dünyasında işgal edilmeyen tek toprak Anadolu'dur. Biz işgale yeltenenlere Milli Mücadele ile büyük bir cevap verdik. Elbette bunda başarılı olmamızın arkasında yatan temel saik, devletimizin hala devam ediyor oluşuydu ve ordumuzun önemli bir kısmı hala mevcuttu. Oysa ki aynı durum çekildiğimiz diğer bölgeler için geçerli değildi. Savunmasız kalan ve koruma kalkanını yitiren İslam dünyası ise sömürgecilerin eline esir düştü. Sözgelimi Cezayir 132 yıl Fransız işgalinde kaldı. Bu durum farklı sürelerde olmak üzere tüm İslam dünyasında görüldü. Biz, hiçbir zaman sömürge ülkesi olmadığımız için zihinlerimiz işgal edilmedi. Bu son derece önemlidir. Zihinlerimizin işgale uğramaması durumu, güçlü bir liderlikle buluştuğunda, 15 Temmuz günü olduğu gibi görkemli bir direniş gerçekleştirebildik. Cumhurbaşkanımızın 2009 yılında Davos'da gerçekleştirdiği "one minute" çıkışı ve peşinden "dünya beşten büyüktür" diyerek dünyanın mevcut gidişatına ciddi bir tavır koyması İslam dünyasında büyük bir heyecan dalgası oluşturdu. Son olarak, ABD'nin ilk kıblemiz Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak kabul ettiğini açıklaması üzerine, Türkiye'nin öncülüğünde toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı'nın "Kudüs'ü Filistin'in başkenti olarak kabul etmesi", Türkiye'yi İslam dünyasının liderliğine götüren yolu açtı. Artık Türkiye'de rüzgar esse, bu durum mazlum coğrafyalarda fırtınaya dönüşüyor.

İslam dünyasında zihinsel bir işgal olduğunu söylüyorsunuz. Ülkemiz insanındaki duyarlılık, diğer bölgelerde yok mu?

Aynı duyarlılığı her yerde bekleyemeyiz. Bu haksızlık olur. Türkiye'de ortalama her insanın az ya da çok, Kudüs, Çeçenistan, Bosna ya da Suriye konusunda bir bilgisi ya da tavrı vardır. Oysa ki, Araplar için Filistin meselesi, Türk dünyası için Doğu Türkistan meselesi başat bir konudur. Türk insanı için ise Balkanlar da, Kafkasya da, Doğu Türkistan da, Kudüs de ilgi duyulan, hüzünlenen, mevcut durumun değişmesi için gayret edilen bölgelerdir. Dünyanın hiçbir yerinde Bosna ya da Çeçenistan, Türkiye'de olduğu kadar ilgi görmemiştir. Bu bizim Osmanlı'nın mirasçısı bir toplum olmasıyla ve devletimizin neredeyse bin yıldır sürekliliği olmasıyla ilişkilidir.

Arakan'da geçtiğimiz Kurban Bayramı'ndan bu yana ciddi bir katliam var. Siz bu bölgede yardım faaliyeti yapıyorsunuz. Yakın zamanda bölgedeydiniz. Sizce bu kriz son bulacak mı?

Geçtiğimiz hafta, yardım faaliyetlerimizi yerinde görmek üzere Bangladeş'deki Arakan Mülteci Kampları'na gittim.  Bu bölgedeki durum gerçekten içler acısı. Şimdiye kadar gördüğüm en kötü şartlardaki mülteci kampı Arakanlıların yaşadığı kamplardı. Aslında bu bölgede 1970'li yıllardan bu yana Budist Myanmar yönetimi eliyle etnik ve dini bir soykırım yaşanıyor. Mevcut kamplarda 400 bin kişi yaşıyordu. Şimdi bu rakam birkaç ay içerisinde yaşanan katliamla birlikte 1 milyona ulaşmış durumda. Kampta 45 bini tamamen sahipsiz 54 bin yetim var. Genç kızların ve kadınların büyük bir çoğunluğu tecavüze uğramış, çocuklar hatta bebekler son derece feci yöntemlerle katledilmiş. Her türlü işkence Arakanlı Müslümanlar üzerinde sistematik olarak uygulanıyor. Arakanlı kardeşlerimizin bu durumda yurtlarını terk etmekten başka çareleri ne yazık ki kalmamış durumda. Myanmar yönetimi sistematik bir şekilde bölgeyi Müslümanlardan arındırıyor.

Siz bölgede ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

Mülteci Kamplarında yaşayan Arakanlılar en temel ihtiyaçlardan dahi yoksun durumdalar. Biz İMKANDER olarak bölgeye acil gıda yardımında bulunuyoruz. Ancak, koşullar o kadar kötü ki, kampın ortasında lağım açıktan aktığı ve içilebilir nitelikte su bulunmadığı için salgın hastalıklar baş göstermiş durumda. Yaz aylarının gelmesi ve sıcaklığın artmasıyla birlikte bu durum daha da kötüleşecek. Bizim gibi, ülkemizdeki pek çok yardım kuruluşu bölgede yoğun olarak çalışıyor. Katliam başladığında bölgeye ilk yardım elini uzatan ülke yine Türkiye oldu. Cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan Hanımefendinin geniş bir heyetle bölgeye krizin başlamasının hemen akabinde yaptığı ziyaret Arakanlılar üzerinde ciddi bir etki uyandırmış durumda. Mültecilerin sığındığı Bangladeş halkı dahi bu durumdan etkilenerek kısıtlı imkanlara sahip olmalarına rağmen yardım faaliyetlerine girişmişler. Yardım dağıttığımız sırada bize refakat eden Bangladeş askerleri sık sık, "Erdoğan sadece sizin değil bizim de liderimiz" diyerek sevgi ve beklentilerini ifade ediyorlardı.

İMKANDER ülkemize sığınan Çeçen mültecilerle tanınıyor. Kafkasyalı mülteciler için neler yapıyorsunuz?

Derneğimiz kurulduğunda ülkemizde mülteci olarak çoğunlukla Kafkasyalılar bulunmaktaydı. 1994'de Çeçenistan'ın Rusya tarafından işgal edilmesiyle birlikte 400 bine yakın Çeçen-İnguş mülteci durumuna düştü. Bunların bir kısmı ise Türkiye'ye geldi. Rusya'nın 1999'da Dağıstan'a girmesiyle birlikte ise savaş tüm Kuzey Kafkasya'ya yayıldığı için ülkemize gelen mülteciler içinde Kabardeylerden, Nogay Tatarlarına, Avarlardan Kumuk ve Karaçay Türklerine kadar çok çeşitli halklar bulunuyor. Biz kardeşlerimizin barınma ve temel gıda ihtiyaçlarının giderilmesinden, hukuki desteğe, çocuklarımızın eğitilmesine kadar pek çok alanda faaliyet gösterdik ve halen bu çalışmalarımız yoğun bir şekilde sürüyor.

Mülteci çocukların eğitimleriyle ilgili neler yapıyorsunuz?

Ülkemize gelen mülteciler içinde en korumasız durumda olanlar ne yazık ki, Kafkasyalılar. Hukuken mülteci olarak kabul edilmiyorlar. Çocuklarımızın pek çoğu düzenli ikamet alamadıklarından okula gidemiyorlar. Biz bu sebeple, hukuki statüleri sağlanana kadar geçen sürede İstanbul'da kurduğumuz Muhacir Okulu vasıtasıyla çocuklarımıza temel Türkçe dersi ağırlıkta olmak üzere eğitim veriyoruz. Böylece Türkiye'ye adapte olmaları için ciddi bir aşama kaydediyorlar. Bu çalışmamız 7 yıldır kesintisiz olarak sürüyor.

Okulunuzda sadece Kafkasyalı mülteci çocuklar mı eğitim görüyor?

Hayır. Çeçen, Çerkes, İnguş ve Dağıstanlıların yanı sıra Özbekistan'dan Doğu Türkistan'a kadar pek çok bölgeden mülteci çocuğumuza eğitim veriyoruz. Hatta ailesiyle birlikte Müslüman olarak ülkemize gelmiş Çek Cumhuriyeti'nden Pavel isimli bir çocuğumuz dahi eğitim görüyor. Türkiye bu yönüyle tarihte olduğu gibi tam anlamıyla bir merhamet yurdu olmuş durumda.

Anladığımız kadarıyla çalışmalarınız Kafkasya'nın dışına taşmış durumda. Afrika, Asya ve Ortadoğu'da da yardım çalışmalarınız var. Kuraklık ve açlığın hüküm sürdüğü Afrika'da nasıl bir durumla karşı karşıyayız?

Afrika Batılı sömürge ülkeleri tarafından ne yazık ki, Ortadoğu'dan çok daha önce keşfedilmiş ve tüm yer altı-yer üstü kaynakları hala sömürülüyor. Aslında Afrika'daki açlığın arkasında da Batılı devletler bulunuyor. En ciddi altın rezervleri Afrika'da bulunuyor. Özellikle ekvator kuşağındaki Uganda, Ruanda gibi ülkeler yemyeşil ve geniş tarım arazilerine sahip. Açlığın en yayın olduğu Somali Afrika'nın en büyük hayvan pazarına sahip. Fakat, ellerindeki tüm bu kaynaklar, Batılı ülkeler tarafından tabiri caizse çalınıyor ve zenginlik birkaç yüzyıldır Batı'ya akıyor. Afrika halkı kendi zenginliklerine sahip çıkmasın diye de, bu bölgede sürekli olarak iç savaş çıkartılıyor ya da Batı destekli darbelerle yönetimler devriliyor.

Afrika'da ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?

Afrika'da en temel ihtiyaç içilebilir nitelikte suyun bulunmaması. İnsanlar her gün kilometrelerce yürüyerek su kuyularından ya da çoğunlukla bataklıklardan su taşıyorlar. Bu sebeple, bölgede su kuyuları açıyoruz. Afrika'da bir köye suyun gelmesi, hayatın gelmesi demek. Hastalıkların azalması demek. Bunun dışında düzenli olarak erzak yardımı yapıyor, mescid inşa ediyor ve eğitim kurumlarını destekliyoruz.

Yanıbaşımızda Suriye'de 7 yıldır süren bir savaş var. Ülkemize 3,5 milyon Suriyeli sığınmış durumda. İMKANDER Suriye'de nasıl bir faaliyet sürdürüyor?

Biz iç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana Suriye'de etkin bir faaliyet yürütüyoruz. Halep'in düştüğü son güne kadar şehirde faaliyet yürüten nadir kurumlardan biriydik. Bu çalışmamız sırasında yardım görevlimiz Suriyeli Türkmen kardeşimiz Ebu Firas'ı şehid verdik. Kurduğumuz ekmek fırınlarıyla her gün on binlerce kardeşimiz için ekmek ürettik ve dağıttık. Ancak Halep'in düşmesi üzerine yardımlarımızı Fırat Kalkanı Bölgesi olan Cerablus-Azez hattına taşıdık. Şu anda bölgede düzenli olarak erzak dağıtımı ve kurban organizasyonları yapıyoruz. Mülteci çocukların eğitimlerini Gaziantep'te bulunan Koordinasyon Merkezimiz vasıtasıyla destekliyoruz. Halen çocuklarımız içim kışlık giysi kampanyamız sürüyor. Suriye'de tarihin gördüğü en büyük katliamlardan biri yaşanıyor. 700 binden fazla insan hayatını kaybetti. Bu alanda ne kadar yoğun çalışsak da yeterli olmayacak, bunu biliyoruz.

Mazlumların yaşadığı bölgelere Türkiye'nin yardım elini götürüyorsunuz. Gittiğiniz bölgelerde unutamadığınız bir anınız oldu mu?

Pek çok unutamadığım, hüzünlendiğim sahneyle karşılaştım. Ümmetimizin hali ne yazık ki içler acısı. Fakat bu durum zaten halkımızın malumu. Arakan Mülteci Kampına gittiğimde bir Fransız yardım görevlisiyle ilginç bir diyalog yaşadım. Kampa 1 saat uzaklıktaki Cox Bazar şehrinde dolaşırken hava kararmıştı. Bir otelin önünden geçerken, bizimde yabancı olduğumuzu anlayan bu yardım görevlisi yanımıza gelerek, hava karardıktan sonra sokağa çıkmaktan korktuğunu, bir lokantaya kadar kendisine refakat etmemizi istedi. Birlikte bir lokantaya gittik. Bizim akşam saatlerinde dışarı çıkmamıza şaşırdığını, neden korkmadığımızı sordu. Biz de, Müslüman olduğumuzu, Türkiye'den geldiğimizi söyledik. Ona korkmak için bir sebebimiz olmadığını, çünkü bizim tarih boyunca bu coğrafyaya iyilik götürmekten başka bir işimizin olmadığını söyledim. Kendisinin mensubu olduğu Batı'nın ise sömürü ve zulümden başka bir şey getirmediğini söylediğimde yüzünün aldığı ifadeyi hiç unutmuyorum.

Bu yoğun faaliyetleriniz içinde bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim.


FAALİYETLER
Tümünü gör
Gazze ve Suriye'de yardımlarımız devam ediyor

İsrail'in yoğun saldırıları altındaki Gazze'de ve savaşın gölgesinde altında hayata tutumaya çalışan Suriye'deki mazlumlara yönelik insani yardım faaliyetlerimiz devam ediyor.

Gazze'de yardım faaliyetlerimiz sürüyor

İsrail'in yoğun saldırıları altındaki Gazze halkına sıcak yemek ulaştırmaya devam ediyoruz.

Afrika'da bir köyü daha suya kavuşturduk

Afrika'da şehitlerimiz adına hisseli su kuyuları açmaya devam ediyoruz. Uganda'nın Kamuli şehrinde açtığımız Malazgirt Şehitleri Su Kuyusu bölge halkına umut oldu.

Ramazan'da mazlum coğrafyalardaydık

İnsanı Müdafa ve Kardeşlik Derneği (İMKANDER), mübarek Ramazan ayı boyunca Gazze başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında mazlumlara yönelik insani yardım faaliyetlerinde bulundu.

Soframızı kardeşlerimizle bölüşüyoruz

İMKANDER olarak Ramazan ayı boyunca Afrika'da iftar sofraları kurarak kardeşlik iklimine katkı sunmaya çalışacağız.

Gazze de sıcak yemek dağıtımlarına devam ediyoruz

İsrail'in yoğun saldırıları altındaki Gazze halkına sıcak yemek ulaştırmaya devam ediyoruz.

Gazze'de soykırım var

İsrail'in 7 Ekim'de Gazze'ye başlattığı saldırı soykırıma döndü

Bir köyü daha suya kavuşturduk

Afrika'da şehitlerimiz adına hisseli su kuyuları açmaya devam ediyoruz. Uganda'nın Kamuli şehrinde açtığımız Sakarya Şehitleri Su Kuyusu bölge halkına umut oldu.