NE MANİPÜLASYON NE HUKUKSUZLUK!
SIĞINMACI SORUNU ADALETLE ÇÖZÜLÜR
7 Şubat 2019
Mısır uyruklu Muhammed Abdülhafiz Ahmed Hüseyin’in ülkesine gönderilmesiyle başlayan tartışma ülkemizdeki "sığınmacı prosedür"ünün nasıl kötü işletildiğini ve istismara açık olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Askeri darbe ile meşru yönetimin devrildiği Mısır'da hakkında "gıyabında yapılan bir yargılama sonucu" idam cezası verildiği öne sürülen kişinin, "eğer kendi özel durumunu beyan ederek sığınma talebinde bulunmadıysa", elindeki bilete bakarak ülkesine gönderilmesi normal bir süreç olarak algılanabilirdi. Fakat, söz konusu şahsın resmi başvuru talebinin bulunmaması, ne yazık ki "mağdurunun talep etmediği" anlamına gelmez.
Bugüne kadar pek çok örnekte görüldüğü gibi, ilgili memurlar sözlü hatta bazen yazılı beyanı dahi dikkate almamakta ve böylece kişinin sığınma talebinde bulunmadığını öne sürebilmektedirler. Ancak, konunun kamuya mal olması yada mağdurun yakınlarının insan hakları kuruluşlarına müracaatı ile konudan haberdar olunabilmekte, kimi zaman ise geç kalınmaktadır.
Türkiye'deki sığınmacı prosedürünün işlemesi hakkında bazı temel sorunlar bulunmaktadır.
1- Ülkemize, can güvenliği gerekçesiyle sığınma başvurusunda bulunan kişilerin, ister normal yollardan ulaşsınlar, isterse sahte belgeler ile yada kaçak yollarla gelmiş bulunsunlar, iltica talepleri alınmalıdır. Bu talebin memurlara "sözlü" olarak beyan edilmesi yeterli kabul edilmelidir. Kişiye iltica hakkının tanınıp tanınmayacağı, görevli memurun değil; idari-adli makamların tasarrufundadır. Görevli memurlar, kendilerine sözlü ya da yazılı hiç bir şekle tabi olmadan şahsın her türlü beyanını dikkate alarak işleme koymalıdır.
2- Türkiye'ye resmi yollardan gelen ve ikamet süresinin sonuna kadar sığınma başvurusunda bulunmayanlar, bu süre sonunda sınırdışı edilmektedirler. Sığınma başvurusunda bulunmayan kişilerin gerçekte mağdur olduğunu güvenlik güçlerinin bilebilmesi mümkün değildir. Kişilerin bu başvuruyu yapmamasındaki sebeplerden birisi müracaatları halinde zorunlu ikamete gönderilecekleri şehirler yerine, İstanbul gibi metropol şehirlerde yaşama istekleri olmaktadır. Her ülke, kendi iskan politikasını ihtiyaçlarına göre belirleyebilir ve sığınmacılar gerçekten canlarının tehdit altında bulunduğunu iddia ediyorlarsa, zorunlu ikamet bölgelerine gitmeyi kabul etmelidirler. Aksi halde kaçak durumuna düşerek mağdur olmaktadırlar.
3- Mısır uyruklu şahsın ülkesine gönderilirken fotoğrafını çekerek yayınladığı iddiasıyla M. Emin Çelik isimli vatandaş "halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek" suçlamasıyla tutuklanmış ancak Yönetim Kurulu üyemiz Av. Ömer Yüzgül'ün itirazı sonucu serbest bırakılmıştır. İnsan hayatını ilgilendiren bir hukuksuzluğun belgelenmesi "temel insan hakkının" müdafaası olarak görülmelidir. Hiçbir kanuni düzenleme insan hayatından daha değerli olamaz. Mezkur şahsın tahliyesi ile mağduriyet kısmen giderilmiş olsa da, isnat edilen suçun kendisi yok hükmünde görülmelidir.
4-Ülkemiz Suriye'den, Irak'a; Çeçenistan'dan, Doğu Türkistan'a kadar 4 milyon mülteciye ev sahipliği yapmaktadır. Bu yönüyle dünyanın hiçbir ülkesiyle mukayese dahi edilemeyecek şekilde bir "merhamet yurdu" olduğu açıktır.
Bugüne kadar mülteci ve muhacirlerin sorunlarıyla alakadar olmamış içeride ve dışarıda kimi art niyetli çevre ve ülkelerin Türkiye aleyhinde yaptığı algı operasyonlarına iltifat etmeden, muhacir ve mültecilerin hukukunu daima müdafaa ettiğimizi ve daima edeceğimizi kamuoyuna saygıyla duyururuz.
İMKANDER Yönetim Kurulu Adına
Genel Başkan Murat ÖZER