TÜRKİYE’DE BULUNAN KAFKASYALI SIĞINMACILARIN
DURUMU HAKKINDA RAPOR
Konu Özeti:
SSCB’nin dağılmasının ardından Sovyetler Birliği’ne bağlı cumhuriyetler bağımsızlıklarını birer birer ilan ederken Kafkasya’da varlık gösteren devletlere bu hak tanınmamıştır. Çeçenistan'da Ekim 1991'de gerçekleştirilen seçimlerde bağımsızlık yanlısı Cevher Dudayev'in işbaşına gelmesinin ardından ülkede tek taraflı olarak bağımsızlık ilan edilmiş ve Çeçenistan-İçkeriya Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Afganistan ve Gürcistan gibi ülkeler tarafından tanınmıştır. Fakat, Rusya Çeçenistan’ı 1994 yılında işgal ederek, başta Grozni olmak üzere ülkenin tüm kentlerini yerle bir ederek yaşanmaz hale getirmiştir. Resmi olmayan rakamlara göre Çeçenistan’da Rusya tarafından öldürülen sivillerin sayısı 250 bin’i bulmaktadır.
Bu tarihten sonra başta, Gürcistan, Azerbaycan, Batı Avrupa ülkeleri, Türkiye ve Ortadoğu ülkelerine olmak üzere, 250 bin civarında Kafkasyalı dünyanın çeşitli ülkelerine sığınmak zorunda kalmıştır.
Bu dönemde Türkiye’ye sığınanlar geçici olarak yerleştirildikleri kamplarda 17 yıldır çalışma izinleri olmaksızın, hayırsever vatandaşlarımızın gayretleriyle yaşamlarını idame ettirmektedirler.
Savaşın ilerleyen aşamalarında Sömürgeci devletlerin devamlı surette yaptıkları gibi, Çeçenistan’da Rusya devleti yanlısı bir yönetim işbaşına getirilmiş, fakat Rusya’ya karşı verilen mücadele, Çeçenistan topraklarını aşarak asli sınırları olan tüm Kafkasya’ya yayılmıştır.
Bu yeni durumla birlikte, Türkiye’ye sığınan kişilerin uyrukları, başta Çeçenler olmak üzere, Abhazlar, İnguşlar, Kabardaylar, Çerkesler, Nogaylar, Osetler, Karaçaylar (Türk soylu) ve Dağıstan halkları olarak genişlemiştir.
Türkiye’de 3’ü İstanbul’da, 1’i Yalova’da olmak üzere 4 Kafkasyalı sığınmacı kampı bulunmaktadır. Bu kamplarda yaşayanların bir kısmının güvenlik sebepli sığınmacılık durumları kalkmış olmakla birlikte, ekonomik olarak mağduriyetleri devam etmektedir. Bununla birlikte Rusya’nın 1999 yılında başlattığı ikinci saldırı dalgası sonucu Türkiye’ye gelen sığınmacıların durumu çok daha kötüdür. Bu ikinci grupta bulunan sığınmacıların büyük bir kısmı hala Rusya’ya karşı savaşmaya devam eden kişilerin eşleri, anne-babaları ve çocuklarından oluşturmaktadır.
Çoğunluğunu kadın, yaşlı ve çocukların oluşturduğu bu sığınmacı grubunun işgal altındaki ülkelerine dönebilme ihtimali yoktur. Can güvenlikleri tehlikededir. Hatta sığındıkları bazı ülkelerde (Mısır ve Dubai örneklerinde olduğu gibi) Rusya’nın baskısıyla iade edilmişler ve bir daha kendilerinden haber alınamamıştır. Bu sebeple, derneğimiz öncelikli olarak can güvenlikleri tehlike altında olan bu ailelere yardım etmeye gayret etmektedir.
Aşağıda Türkiye’deki geçici kamplardaki nüfus yoğunluğu görülmektedir. Bu sebeple, 1999 sonrası gelen sığınmacıların kamplara yerleştirilebilme imkanı kalmamıştır. Derneğimiz, bu sorunun çözülebilmesi için sponsor hayırseverler yardımıyla İstanbul’un bazı semtlerinde evler kiralanmasına önayak olmaktadır.
Aşağıda Kampların ve Derneğimizin yardımıyla oluşturulan evler ve nüfus bilgileri yer almaktadır:
Yalova Kampı
TİGEM’de 1999 depremzedeleri için yapılmış prefabriklerde yaşamaktadırlar.
Hane Sayısı: 51
Toplam Kişi Sayısı: 164
Çocuk Sayısı: 85
Kadın Sayısı: 42
Erkek Sayısı: 37
Ümraniye Kampı
Halil-ul Rahman Camii’nin Altında Kalmaktadırlar. Tuvalet ve Mutfak ortak kullanılmaktadır.
Hane Sayısı: 33
Toplam Kişi Sayısı: 120
Çocuk Sayısı: 45
Kadın Sayısı: 36
Erkek Sayısı: 39
Fenerbahçe Kampı
Fenerbahçe Orduevi’nin yanında, TCDD’ye ait eski lojmanlarda Kalmaktadırlar.
Hane Sayısı: 72
Toplam Kişi Sayısı: 181
Çocuk Sayısı: 90
Kadın Sayısı: 61
Erkek Sayısı: 29
Beykoz Kampı
Tokatköy’de Beykoz Belediyesine ait bir binada yaşamaktadırlar.
Hane Sayısı: 24
Toplam Kişi Sayısı: 84
Çocuk Sayısı: 35
Kadın Sayısı: 22
Erkek Sayısı: 27
İMKANDER’in Yardımlarıyla Kurulan Evler
Evlerin çoğu yoğunluk sırasıyla Başakşehir, Zeytinburnu, Beylikdüzü, Sefaköy, Gazi Osman Paşa ve İstanbul’un diğer semtlerinde bulunmaktadır.
Ev Sayısı: 86 Kiralık Ev
Bu Evlerde Kalan Aile Sayısı: 125 Aile
Toplam Kişi Sayısı: 600
Bunların Dışında Kalan Tahmini Kişi Sayısı
Bu kişiler diğer STK ların sağladığı imkanlarla kalanlar ve buna ilaveten kendi ekonomik durumları iyi olduğu için Türkiye’de kalanlar olarak özetlenebilir.
Bunların tahmini sayısı ise 600 civarındadır.
Net olmayan rakamlara göre Türkiye’de yaşayan Kafkasyalı sığınmacı sayısı 2000 civarındadır.
Kamplardaki Sıkıntılar Nelerdir?
Uzun süren sığınma durumu kamplarda yaşayan insanların alışkanlıklarını değiştirmiştir. Çalışma izni verilmeyen bu insanlar yardımlara alıştırılmışlardır. Ne yazık ki, bu durum çeşitli suistimallere de kapı aralamaktadır. Çeçenistan’ı zaman zaman ziyaret edebilen ve güvenlik sıkıntısı yaşamayan bazı kamp sakinleri varken, Türkiye’ye zor şartlar altında gelmiş ve can güvenliği tehlikede olan bazı kadın ve çocuklar, ne kamplardan istifade edebilmekte, ne de yardımlardan hak ettikleri şekilde yararlanmaktadırlar. Bununla birlikte, kamplar, ücretsiz barınma, elektrik ve su hizmetleri gibi avantajları sebebiyle tercih edilmektedir. Oysa ki, kamplardaki hayat standartları oldukça kötüdür. Yalova örneğinde olduğu gibi, bazıları plaj soyunma kabinlerinden dönüştürülmüş geçici barınma yerleridir. Buradaki yaşam koşullarının iyileştirilmesi de zaruridir.
1953 Cenevre Sözleşmesi
Türkiye’de en mağdur yabancılar ne yazık ki Kafkasyalı muhacirlerdir. Pasaportları sebebiyle (Rus Pasaportu taşımaları sebebiyle ve Rusya’da Avrupa Konseyi Üye Ülke olması sebebiyle bu muhacirler hukuki olarak Avrupalı sayılmaktalar) Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği onlarla ilgilenmemektedir. Sebebi ise Türkiye’ye gelmiş Avrupalı sığınmacıların hakkını korumak 1953’de Türkiye’nin de imzaladığı Cenevre Sözleşmesine göre Türkiye Cumhuriyeti’nin görevidir. Türkiye ise üzerine düşen bu görevi yıllardır yerine getirmeyerek mağduriyetin daha da devam etmesine sebebiyet vermiştir. Sivil toplum örgütleri ve hayırsever vatandaşların kısıtlı destekleriyle hayata tutunmaya çalışmaktadırlar.
Ne Yapılabilir?
Derneğimiz tüm mağdur sığınmacılara mültecilik statülerinin verilmesini ya da Türk soylu halklara yapıldığı gibi “vatandaşlık” statüsünün tanınmasını talep etmektedir. Bu kişilere hayatlarını idame etmelerini sağlayabilmeleri için çalışma izni verilmeli ve bir müddet sonrada vatandaşlığa başvuru hakkı tanınmalıdır. Burada doğmuş olanlara doğrudan vatandaşlık hakkı sağlanmalıdır.
Bizler tarihi, kültürel ve dini bağımız olan bu kardeşlerimize ya sorunsuz olarak TC vatandaşlık hakkının verilmesini (tıpkı 1986’da gelen Bulgaristanlılara verildiği gibi) veyahut 1953 Cenevre Sözleşmesinin kendilerine sağladığı yasal mültecilik statüsünün verilmesini talep etmekteyiz.