İnsan Hakları ve İnsani Yardım Örgütü İMKANDER 1 Eylül Dünya BArış Günü sebebiyle yaptığı çağrıda, insan hakları kuruluşlarına seslendi. PKK'ya yönelik operasyonların artması üzerine bazı insan hakları kuruluşlarının yaptığı "ateşkes" çağrılarının "sahte" olduğunun vurgulandığı çağrıda bu kuruluşların PKK ile Devleti eşitleyen anlayışı reddedildi.
İnsan Hakları Örgütlerine "İnsan Hakları" Dersi
Sivil-asker ayrımı yapan bir anlayışın insan hakları ile ilgisinin olamayacağının vurgulandığı çağrı metninde "insan hakları" kavramının manipüle edilemeye çalışıldığı ifade edildi.
İMKANDER'in yayınladığı çağrı metni şöyle:
Geçici ve Sahte Değil Gerçek ve Kalıcı Bir
Barış İçin Çağrı
1 Eylül 2015
Yaşadığımız coğrafya Suriye, Irak ve Mısır gibi diktatörlük rejimlerinin halklar üzerinde estirdiği zulüm ve katliamların büyüyerek devam etmesi sebebiyle bir ateş çemberi adeta. Böylesi bir süreçte ülkemizde vesayet rejimlerinin ürettiği ve 30 yılı aşkın bir süredir içine sürüklendiğimiz şiddet sarmalıyla 50 bin insanımızın hayatına mal olan "Kürt Sorunu"nun çözülmesi için ortaya konulan irade silahların susmasını sağlayarak büyük bir ümidin doğmasına vesile olmuştu.
Fakat, ırkçı ve vesayetçi anlayışla mücadele ettiği iddiasını dillendirerek meşruiyet kazanmaya gayret eden ve aslında kendisi hakimiyet kurmaya çalıştığı bölgelerde çok daha korkunç bir vesayet sürdüren, halk üzerine baskı ve sindirme politikaları güden, kendisine itaat etmeyen tüm kesimleri, kadın ve çocukları dahi hedef tahtasına oturtan bir örgütün akıl, izan ve vicdandan yoksun saldırıları ile barış ümitleri çökertildi.
Şehirleri işgal eden, insanların can ve mal emniyetine kasteden, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun makus talihini değiştirmek için yapılan barajları, yol çalışmalarını, iş makinalarını hedef alan bu saldırılar karşısında insan hak ve onurunu savunan tüm kesimlerin elbirliğiyle karşı durması gerekirken; kimi insan hakları derneklerinin vandalizmi örgüt politikası haline getirmiş PKK'ya ve halkın güvenliğini tesis etmekle memur olan Devlet'e aynı şekilde ateşkes çağrısı yapması "sahte ve gerçekdışı bir barış çağrısı" olarak görülmelidir.
1 Eylül Dünya Barış günü münasebetiyle yapılan çağrılarda örgüte ve devlete ateşkes çağrısı yapılırken, her iki tarafa da silah bırakma ve "sivilleri hedef almama"nın salık verildiğini ibretle izlemekteyiz. Halkın can ve mal emniyetini korumakla görevli güvenlik güçleriyle, halkın can ve mal emniyetine kasteden bir örgütün aynı kefeye konularak zımnen eşitlendiği; Sivillere yönelik saldırıların sözde kınandığı, asker ve polis dahil tüm kamu görevlilerinin katledilmesinin adeta makul görüldüğü bir zihniyetin "insan hakları" anlayışı ile uzak-yakın bir ilişkisi olması düşünülemez.
Ülkemizde kalıcı ve gerçek bir barışın tesis edilmesi ancak, amacına her türlü cinayet ve vandalizmi bir araç olarak gören silahlı örgüt PKK'nın ve çeşitli isimler altındaki tüm bileşenlerinin kesin bir şekilde ve tamamen silah bırakmasıyla mümkündür. Sahte barış çağrılarıyla gerçek bir insan hakları mücadelesinin manipüle edilmeye çalışıldığı günümüzde, insan hayatına ve onuruna değer veren tüm kesimlerin başta İnsan Hakları Örgütleri olmak üzere Sivil Toplum Kuruluşlarımızın sorumluluğu çok daha fazla önem kazanmaktadır.
Ortadoğu başta olmak üzere yakın coğrafyamızı Irak ve Afganistan'da olduğu gibi fiilen işgal ederek ya da Suriye ve Mısır'da olduğu gibi kendi halklarına ölüm kusan diktatörlük rejimlerini destekleyerek iktidarlarını sürdürmeye çalışan Küresel Güçlerin himaye ettiği, bölgemizde adeta bu güçlerin kara kuvvetleri gibi faaliyet yürüten taşeron bir örgütün silah bırakmadan ne ülkemizde ne de coğrafyamızda "barışın tesis" edilemeyeceği açıktır. Sivil toplum örgütlerimizin, şantaj ve yalanlarla yürüttüğü sindirme politikası köylerden şehirlere, hatta büyük metropollere kadar ulaşan bu örgüt ve bileşenlerinin tehditlerine boyun eğmeden gerçekçi bir barış çağrısı yapması elzemdir. Ülkemizin kurtulmaya çalıştığı ırkçı-militarist bir anlayışa yeniden dönülmemesi, adalet, huzur ve barışın tesis edilmesi, özgürlüklerin teminatı için halkımıza ve sivil toplum örgütlerimize büyük görevler düşmektedir.
Uzun yıllar verilen insan hakları ve özgürlükler mücadelesinin sonunda ulaşılan; vesayet rejiminin geriletilmesi, din ve inanç özgürlükleri alanındaki kazanımlarımız, işkence ve kötü muamelenin büyük oranda ortadan kaldırılması gibi ülkemizin ulaştığı bu noktadan geriye götürecek her türlü ırkçı ve bölücü anlayışa sonuna kadar kapıların kapatılabilmesi için halkımız ve STK'larımız cesaretle sürece müdahil olmalıdır.
Sahte, pragmatik ve konjonktürel hesaplar adına değil; Ülkemizde ve dünyada gerçek ve kalıcı bir barış için sahici bir çağrıda bulunuyoruz.
İMKANDER